Sendikaların tasfiyesi ve sendikal kriz Proletaryanın tarihsel rolü üzerine

2. dünya savaşı sonrasında pazarın daralması ve kar oranlarındaki düşüşle birlikte kapitalizm yeni yapılanma içerisine girme zorunluluğu ile...


2. dünya savaşı sonrasında pazarın daralması ve kar oranlarındaki düşüşle birlikte kapitalizm yeni yapılanma içerisine girme zorunluluğu ile baş başa kaldı. Sermaye birikiminde yavaşlama, krizlerin getirdiği tıkanıklar ve krizlerin en uç pazardan merkeze doğru geri tepmesiyle sermayenin sistematik problemleri karşısında uygulamaya sokulan yeni ekonomik program, bütün emperyalistlerin ve işbirlikçi iktidarların ortak programına dönüşmüştür. Bu ekonomik program, siyasî ve sosyal dengeleri yeniden sermaye için biçimlendirmeyi ön görmektedir. Standartlaştırma ve birbirine benzeştirme aynı zamanda programın uygulanabilmesinin de koşuludur.
Reformist sendikalar, kapitalist ülkelerde, burjuva demokratik yapılar içerisinde siyasal sosyal dengelerin oluşturulmasındaki eski rollerini de kaybetmişlerdir. Geleneksel sendika yapıları çökmektedir. Nispî ve mutlak artı-değer sömürüsünü had düzeyde artırmayı, sermaye birikim ve hızlı artış süreçlerini engelleyen tüm bağlardan kurtulmayı amaçlayan ve bunun için stratejik bir saldırıyı örgütleyen emperyalist burjuvazi sendikaların önceki var oluş koşullarını ortadan kaldırmaktadır.
Bundan dolayı salt bir ekonomik program olarak değil emperyalistler ve işbirlikçi hükümetlerin merkezi ve eşgüdümlü stratejik olarak düzenlenmiş kapsamlı bir siyasal saldırı plânıyla birlikte sürdürülüyor. Önceki siyasal sosyal dengeleri de çözerek ve dağıtarak uygulanmakta olan ekonomik ve siyasal saldırı programı karşısında hiç bir direnen güç istememektedir. İlk elden İşçi sınıfı cephesinde ekonomik mücadele araçlarını ve sınıfın mücadele okulları olan sendikaları sistemli bir biçimde,  işçileştirilmiş sendika-toplu sözleşme-grev mekanizmasını da fiilen tasfiye ediyorlar.
Sendika ağalarının, yeni sisteme uyum gösterme gayretkeşlikleri ve salya-sümük akıtarak yalvarışlarına karşın tasfiye ve imha saldırısı kesintisiz bir şekilde sürüyor. Son aşamasına gelinen özelleştirme saldırısıyla birlikte devlet fabrika ve işletmelerinde örgütlü olan sendikal örgütlülüğün ana gövdesini hatta neredeyse bütününü oluşturan sendikalar da hızlı bir etkisizleşme ve çözülme sürecine girdiler. Bir hareket üzerinden gelişen, uzun bir mücadele süreci sonrasında kazanımlarıyla birlikte kendisini ileriye doğru örgütleyemeyerek kapsamlı bir yeni saldırı ile karşı karşıya iken bir duraksama, gerileme ve iç dağınıklık içerisine giren emekçi memur hareketinin bu durumu da göz önüne alındığında işçi sınıf cephesinde sıkı bir kriz yaşanmaktadır. Toplam işçi sayısında kitlesel artışlar olmasına karşın sendikalı işçilerin toplam kitlesinde azalma ve hızlı bir düşüş yaşanmaktadır.
Bölüşüm ilişkilerinin de yeniden düzenlenmesini içeren bu saldırı, işçi sınıfının nispî ücret artışı ve sosyal hakları içeren kazanımlarını da yok etmeyi amaçlamakta, bunun için karşısında bir mücadele güç ve potansiyeline sahip sınıf örgütü kimliği taşıyan temsili bir kurum dahi bırakmak istememektedir.
Sermayenin yeni yapılanması ile birlikte karşısındaki sendikal yapıları tasfiye ederek toplu sözleşmeler yerine, işyeriyle sınırlı, grupsal ve bireysel sözleşmeye dayalı yeni bir akit düzenine doğru geçilmektedir. Burjuvazi kendi tarihinden ilk sanayinin ortaya çıktığı dönemdeki yarı köle durumunda olduğu serflikten kurtulmuş, işgücünü serbestçe kiralayabilme özgürlüğüne sahip işçi ile sözleşme yaptığı döneme denk gelen bir yapılanma istemektedir.
Bugün bireysel sözleşmeler, performans ödemeleri ile birlikte sözleşmeli çalışma olarak dayatılmaktadır. Bu saldırıyla birlikte işçi sınıfı örgütsüzleştirilerek ve mücadele haklarından yoksun bırakılarak en geri ve ağır koşullarda çalışma ve yaşamaya mahkûm edilmek istenmektedir. İşçi sınıfı sermayenin tarihinin derinliklerinden bulup çıkardığı bu saldırısına aynı tarihsellikle, eskisinden de köklü ve kapsamlı bir yanıtla, onu bir kez daha tekrarlamasına fırsat vermeyecek bir biçimde örgütlenerek ve örgütlenmesini daha da güçlendirerek karşılık vermek durumundadır.
İşçilerin birbirleriyle ilişki kurmalarını önleyen, aralarındaki bağları kopartan üretimin parçalanması (fason üretim, işin bazı bölümlerinin taşeron firmalara yaptırılması, bir ürünün üretiminin ayrı parçalara ayrılarak coğrafî ve yönetim olarak birbirinden ayrı, farklı kapitalistlere ait fabrika ve işyerlerinde gerçekleştirilmesi), bir ürünün üretimi süreci içerisinde farklı üretim kollarının iç içe geçmesi, işçileri bir değil birçok kapitalistle karşı karşıya bırakan bu durum ve sınıf içerisindeki heterojenliğin çalışma koşulları ve ücret düzeylerinde, beklenti ve istemlerde ortaya farklılıklar çıkarmıştır.
Üretimin örgütlenişindeki değişim, işyeri ve işkolu temelinde örgütlenmiş geleneksel sendikal yapıları ve işçi örgütlenmelerini etkisizleştirmekte ve çözmektedir. Üretimin önceki örgütlenişi; Fordist üretim düz aşamalı ve tek biçimli, standart ve zincirseldi. Daha homojen ve standart bir fabrika üretim örgütlenme modeli vardı. İşkolları arasındaki ayrımlar da daha netti. Sendikalar da buna uygun bir şekilde iş kolu düzeyinde, dikey bir yapıda örgütleniyorlardı. Üretim, fabrika içinde ve dışında daha parçalı hale gelip, dağıtıldığı gibi, bir ürünün nihaî üretimi en az birkaç sektörün daha katkı ve katılımlarıyla gerçekleşir hale getirmiştir. Ürün tasarım ve bilgisinin önem kazandığı, kol-beden işçiliğinin neredeyse eşit dağıldığı üretimde, bir bütün olarak sermayenin karar ve kontrol süreçlerindeki hâkimiyetinin artması, üretimin örgütlenmesindeki değişimin belirtilen etki ve sonuçları, sendikaları ve sınıf hareketini çözen başlıca faktörlerdir.
Yeni tarza karşı örgütlenme koşulları var mıdır?
Kapitalizmin yeni yapılanmasına ve üretimdeki yeni örgütlenmemsinin yarattığı dağıtıcı bozucu etkiyi yenmek ve yeniden örgütlenmek mümkün müdür? Sorusuna acil cevap vermek proleter devrimciler için büyük önem taşımaktadır. Önceki mücadele ve örgütlenme biçimlerini etkisiz kılan bu durum, işçi sınıfı hareketinin ve sendikaların yeni bir temelde örgütlenmesinin zorunluluğunu da göstermektedir.
Üretim parçalı ve dağınık olması karşısında üretim tek elde ve merkezîleşmektedir. Burjuvazi üretimi yeniden örgütleme çabasına karşılık karar mekanizmasında hala kendisinin durması ısrarı onun yumuşak karnını oluşturmaktadır. Bu yumuşak karın aynı zamanda toplumsal olarak büyüyen ve gelişen üretim hala tek elde merkezîleşmektedir.
İşçi sınıfının düşüncelerini bulanıklaştıran çok kapitaliste karşı karşıya kalmak ve “merkezin bilenemezliği” yalanları açığa çıkarılmalıdır. Üretimin dağılıp çok paçalı olmasının bir avanajı da her yerde kapitalizme karşı savaşmak ve ona darbeler vurmayı mümkün kılmaktadır.
İşçi sınıfının farklı iş kollarında olmakla birlikte çalışma ve yaşam koşulları, ücret düzeyleri açılarından benzer koşullarda olan kesimlerinin ortak talepler etrafında örgütlenmelerini ve birlikte eylemlerini olanaklı kılmaktadır. Özellikle aynı üretim birimi için çalışan taşeron ve taşeron altı işçilerin birlikte örgütlenmesinin önü açılmıştır. Zira biçimsel sektörler kendi altlarında parçalanarak alt enformel sektörler yaratmaları alt sektörlerin aslında üst sektör için çalıştığının bilince çıkarılmasını sağlar.
Meta üretiminin nihaî, hedefi pazar için üretimdir üretim kimin için nasıl yapıldığının takip edilmesi gereksizdir. Mutlak olan üretilen ne olursa olsun metadır ve Pazar için üretilmektedir. İşçi sınıfı için kapitaliste ve kapitalizme karşı mücadelesi pazara çıkacak üretimin engellenmesine dönük olmalıdır. Sendikaların üretimi durdurma gücünü ellerinde tutabilmeleri toplu pazarlık ve grevlerin başarısı için, üretiminin bütün safhalarını bilmeleri gerekmez. Üretimin nihaî gerçekleşmesinin Pazar için olduğu bilinciyle katı iş kolu ayrımlarını aşan ve alt sektörleri de kapsayan yatay bir mücadele ve örgütlenme yaklaşımını ortaya koymalıdırlar.
Bu aynı zamanda üretimin parçalanması karşısında gerek yerel gerek uluslar arası plânda anı üretim kolu için çalışan işçiler arasında bağ kurmayı ve onları bu noktada bir araya getirerek aynı merkezi işaret etmeleri anlamında da önem içeriyor.  Farklı sektörleri kapsayan, ülke ve uluslar arası düzeylerde birlikte grev ve direnişleri örgütleyebilecek işlevselliğe sahip yeni örgütlenme model ve stratejilerinin geliştirilmesi gerekiyor.
Özellikle alt sektörlerde çalıştırılan büyük çoğunluğu geçici işlerde, iş güvencesinden yoksun, daha düşük ücretle ve daha kötü ve daha ağır koşullarda, sigortasız-sendikasız çalışmak zorunda bırakılan kadın, çocukların özgül taleplerini ifade eden ve sınıf eyleminin organik bir parçası haline getiren bir yaklaşım ve işsizlerin örgütlenmesi; herkese iş ve çalışma olanaklarının yaratılması ve işsizlik sigortası için mücadelenin de bizzat sendikalar tarafından yaratılması gerekmektedir.
Çok büyük sayılarda işsiz kitlelerin varlığı, az vasıflı ve orta vasıflılıktaki emek türlerinin ülke düzeyinde ve küresel ölçeklerde kolaylıkla bulunabiliyor oluşu ve vasıflı yeni emek türlerinin de vasıfsızlaştırılması yönünde sürecin işlemesi, ücretlerin sistematik olarak düşürülmesini sınıfın bütün kesimlerini etkileyen ve ilgilendiren ortak bir sorun haline getiriyor emeğin korunması mücadelesi, işçiyle birlikte ailesini, sınıfın bütün bölüklerini ilgilendiren bir mücadele olarak yürütülmelidir.
Emeğin korunması mücadelesi, sadece fabrika ve iş yerlerinde işçi sağlığı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesiyle de sınırlı bir mücadele değildir; işçinin ailesiyle birlikte barınma, beslenme, sağlık, eğitim, kültürel gelişme, ulaşım, iletişim, yaşam çevresi, gelecek, hepsini kapsayan sosyal ve bireysel haklar bütünlüğünü de içerir. Bunlar, günümüzdeki ekonomik, sosyal gelişim düzeyinde, iş gücünün yeniden üretimi için zorunlu haklardır. İşçinin ücretini ailesini de dışta bırakarak yaşamını en alt düzeyde sürdüreceği asgarî ücretle sınırlandıran saldırıya karşı işçi ve ailesinin sadece ekonomik değil sosyal ve kültürel gelişim gereksinimleri de ileri süren bir mücadele ve bunların tekrar ve daha ileri düzeyde kazanılması gerekmektedir. Bu aynı zamanda işyeri ve semti birbirine bağlayacak ana dişli olma görevini de üstlenecektir. Böylelikle iş birimlerinden semtlere semtlerden iş birimlerine doğru örgütlenmenin de önünün açılmasını sağlayarak işçi sadece iş biriminde sıkışıp kalan bireyler topluluğu olmaktan çıkar.
Sadece ücretler ve fabrika koşullarıyla sınırlı olmayan, işçi ve ailesinin yaşam koşullarının bütün yönleriyle iyileştirilmesini içeren bir mücadele, işçinin yaşam alanını ve çevresini de içermelidir.
Bu yön ve içerikteki örgütlenme ve çalışmalar, kapitalist düzene vatandaş bireyler kazandırmak için işçilere etkili iletişim kursları adı altında “mesleksel ve kültürel eğitim”ler yanında nasıl iyi birer anne baba olunur” gibi sivil toplumcu kurslar veren çağdaş sendikacılıkla mücadeleci sendikacılık arasına net çizgiler çekmek önem kazanmaktadır.
Yeni dönem sendikacılığı içinde memur sendikaları da dâhil olmak üzere kendi içlerindeki iş kolu düzeyindeki parçalanmışlığa son vererek
İşkolu ve işyeri ayrımı yapmadan bölgesel-yerel düzeyden başlayarak işçi ve memur sendikalarını bir bütün olarak kucaklayacak bölge birlikleri/kurulları, sanayi bölgelerinde işçi birlikleri, işçi koordinasyonları, aynı bölgedeki memur ve diğer ezilen sömürülen birlikleri oluşturulmalı ve sendikalarda bir araya getirilmelidir. Yatay, esnek, sınıfı farklı düzeylerden saran sorunlarına ortak noktaları yakalayıp merkezden dışa doğru sorunlara daha geniş açılı çözüm arayan, bazen tek bir sorunun çözümü için örgütlenen çeşitli tipte sınıf örgütlülükleri geliştirilmelidir.
Bugün sanayi havzalarında çalışan işçiler aynı fabrika veya işletmenin çatısı altında daimi ve geçici işçiler; taşeron işçileri, sözleşmeliler. hatta ayrı ayrı kapitalistlere bağlı olarak yer alabiliyorlar. Aynı birime hizmet götüren elektrik işletmesi memurları ve işçileri iletişim işçileri ve memurları veya maliye memurları gibi memur kesimleri de aynı kapitaliste/kapitalistlere hizmet etmektedirler. İşçilerin büyük bir bölümü sendikasız ya da ayrı sendikalarda örgütlü olabiliyor. Tümünü kapsayacak biçimde fabrika/işyeri meclis ya da kurulları oluşturulmalıdır.
Sınıfın içerisindeki meslek-statü, gelir düzeyi ve çalışma koşullarına dayalı ayrımlar ne olursa olsun bir bütün olarak sermaye karşısında sınıfın çıkarları ortaktır. Sınıfın bu perspektif dâhilinde örgütlenmesi, verili durumdaki iç bölünme ve rekabeti aşmak ancak ortak ve genel talep ve hedefler üzerinde bileşilerek olur. Bu, sınıf hareketinin siyasal mücadele düzeyine yükselmesinin gerekliliğini gösterir. Dünya çapında standartlaştırma ve benzeştirme operasyonları ve üretimin yeniden örgütlenişinden ibaret değildir. Artı-değer sömürüsünün artırılması ve yoğunlaştırılması üzerine kurulu olan saldırı, emperyalist ülke ve tekellerin hâkimiyetindeki uluslararası kurumlar ve devletler tarafından yönlendirilen ve yönetilen stratejik bir ekonomik ve politik programın uygulanması temelinde kapsamlı bir saldırı olarak yürütülmektedir.
Bu kapsamlı saldırıda büyük burjuvazi üretimin parçalanmasıyla beslediği orta sınıfların da desteğini alarak sınıf mücadelesinin, grevlerin ve direnişlerin etkisiz kılınmasıyla, işçilerin üretim sürecine, yeniden yapılanmaya uygun olarak üretimi kesintisiz kılacak ve artıracak bir performansla katılmaları hedeflenmekte ve sağlanmaktadır. Sistemin saldırısını politik ve ekonomik düzeylerde merkezîleştirerek ve şiddetini artırarak gerçekleştirdiği koşullarda, işçi sınıfının bu düzeydeki saldırı karşısında, neredeyse tümüyle savunmasız ve etkisiz kalmasının başta gelen nedeni, ekonomik ve siyasal mücadelenin ayrılması, siyasal mücadelenin sınırlı reform talepleri düzeyine indirilmesi kendisini işçi partisi veya örgütü olarak görenlerin de sendikacılık eğilimlerinin güçlenerek politik mücadeleyi de sendikalar üzerinden sürdürme çabaları da eklenince ortaya çıkan manzara politikadan kaçan sendikalar, sendika olmaya çalışan politik örgütler karmaşasında, sendikaların reformist uzlaşmacı eğilimlere bırakılması ve sendikaların kendilerini yalıtarak kurumsal olarak düzenin parçaları haline gelmeleridir.
Siyasal bir perspektif ve stratejiye sahip olmayan politik örgütlenmelerin, ekonomik-sendikal mücadele anlayışının günümüzde hiçbir başarı şansı olmadığı ortadadır. Sermayenin emek üzerindeki baskı ve saldırısını ağırlaştırdığı, işçi sınıfını dağıtıp sindirmeye, çalışıldığı koşullarda sınıfın mücadele tarihindeki örneklerde de görüldüğü gibi, ancak bu saldırılara karşı bir sertlikle yanıt veren direnişçi ve militan bir sınıf hareketi başarıya ulaşabilir.
Devrimci sınıf sendikaları, kendi başlarına kapitalist sömürüyü yok etmek, onu sona erdirmek için, proletaryanın tam kurtuluşu için mücadele edemezler. Bunun için, sınıf sendikaları emek/sermaye çelişkisini merkeze koyan bu çelişkinin çözümü hedefleyen komünist bir partinin perspektifiyle mücadele yürütürler. Devrimci sınıf sendikacılığı çizgisine damgasını vuran, genel olarak “halk“, “ezilenler“, “toplumsal hareket” gibi farklı sınıfları içerisinde barındıran kategoriler değil işçi sınıfıdır. Proletarya hareketinin bağımsızlığı, halkçılık çizgisine karşı ısrarlı duruşla korunmalıdır. Dolayısıyla, sınıfın tam kurtuluşunu sağlayacak emek-sermaye çelişkisinin çözümü için mücadele eden komünist partisi çizgisi, sınıf sendikalarını sadece burjuva reformist sendikalizmden değil, “toplumsal hareket sendikacılığı“, “ezilenlerin hareketi” gibi halkçılığın yeni versiyonu olan kategorilerden de ayırır. Sınıf içi bölünmeleri aşmanın en etkin ve birleştirici biçim ve düzeyi, sınıfın tam kurtuluşu için yürütülecek mücadele, politik mücadeledir.
Mücadelenin biçim ve kapsamı
Üretimin parçalanması ile birlikte aynı fabrika içinde bile yapılan üretim içinde karşı konulacak kapitalistlerin sayısının artması ve işçi sınıfının küçük birimlere parçalanması ile birlikte sermayenin eline geçen en büyük kozlardan birisi grev ve direnişlerin etki ve önemini yitirmesidir. İşçi sınıfı ardı ardına alınan çok sayıda yenilgiden ve uzlaşmacı sendikaların sürekli olarak mücadeleleri siteme içselleştirmeleri karşısında sonra âdeta grev ve eylem yapamaz hale gelmiş; bu, sınıfın hak kayıplarını hızlandırdığı, her dönemde daha fazla hak kaybına uğramamak için haklarından bir bölümünü kaybetmeye rıza göstermesine yol açtığı gibi, işçi sınıfına ait bir silâh olarak grevin kullanılmayışı sınıfın iç çözülümünü hızlandırmıştır.
Ortaya çıkan görünümün ürünü olan “yeni toplumsal hareketler” ”çokluk” gibi kavramlaştırmalarla da ifade olunan yeni “sınıf”  ve halkçılık dünün köylü, yarı-köylü, bugünün yarı-köylü varoş devrimciliği üzerinden gerçekleştirilen teoriler, sınıf dışı sıra dışı öğelere yaslanan Marcus‘cü ve halkçılığa yaslanan önceki teoriler gibi içerik taşımaktadır. Bu tarz mücadeleyi kitle hareketi ve kitle örgütlenmesi olarak gören ve sınıf mücadelesini öz olarak dıştalayan örgütlenmeyi savunan güçlerin mücadele çizgileri ister istemez düzen içi muhalefet olmanın ötesine geçemedikleri ve geçemeyecekleri bir noktaya varır.
Devrimci ezilen perspektifiyle getirilmeye çalışılan radikalizmin stratejik perspektif geliştiremeyen ve dar bir çizgiye hatta kendi içine hapsolan etkisiz karşı çıkışlarına ve kendiliğinden radikal çıkışlara rağmen, derinleşen devrimci mücadele krizi ile birlikte sisteme teslimiyet artmakta, etkisini genişleten ve derinleştiren kapitalist ilişkilerin içinde kaybolunmaktadır.
Kendinde sınıftan, kendi için sınıfa doğru gidişte mücadelenin grev ve direnişlerin sınıfın bilincinin gelişiminde önemli bir yeri vardır. Ekim devrimi sonrasında ortaya çıkan politik durumda modern revizyonizm sendikaları da yanına alarak sınıf mücadelesini sisteme içselleştirmesi, devrimci bir politik stratejiden, sendikal, hatta sosyal ve siyasal mücadelelerin sonucunda kazanılan her hak da işçileri varolana bağlı kılmanın, sisteme daha bağlı ve bağımlı hale getirmenin aracı haline getirildi.
1980′ erin başından itibaren, sermaye devlet politikalarıyla, sistemli bir ekonomik ve siyasal saldırı yürütüyor. Bu durumda onu püskürtmenin tek yol ve biçimi militan siyasal direniş ve genel grev çizgisiyken kendisini işçi sınıf partisi sayanlar ve sınıf sendikacılığı yaptığını iddia edenlerin, sistem içi icazetçi muhalefet çizgisinin ötesine geçmedikleri gibi uyum ve standartlaşma politikalarına uyum gösterip yeniden yapılanma içerisinde yer bulma arayışına girdiler. Kapitalizme eklemlenmiş sendikal çizgiyle “ücret sendikacılığı yapmama“, “işçilere mesleksel, kültürel eğitim vererek yetilerini geliştirme“, “kapitalist üretime istikrar kazandırma ve üretimi artırarak pay alma” tarzı yaklaşımlar kendiliğinden standartlaşmayı kabul etmektir.
Geçirdiği krizlerle batma noktasına gelmiş İngiliz ekonomisini sıkı ekonomik politikalarla ayağa kaldırmak için başa geçen Margaret Thatcher, 1985‘deki İngiliz madencilerinin zorlu ve güçlü direnişine devletin bütün gücünü kullanarak saldırmıştır. Maden işçilerinin özveriyle ve yiğitçe sürdürdükleri uzun grev, geniş bir halk desteği de almasına rağmen karşı saldırının büyüklüğü karşısında uluslararası destek bulamadığından yenilgiye uğradı. Sadece ekonomik düzeyde değil merkezi olarak yürütülen devlet politikalarıyla kapsamlı ve sistematik bir siyasal saldırı olarak da uygulanan politikalar karşısında direniş, işçi sınıfının diğer emekçi sınıfları da peşine taktığı bir siyasal eylem düzeyine çıkamadığı için sınırlı kalan, direnişler ayrı ayrı ve birbirinden kopuk gerçekleştiği için yenilgiye uğradı, uğruyor. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ekonomik-sendikal, siyasal, sosyal mücadelelerde büyük tecrübe birikimine, ekonomik, sosyal, siyasal pek çok kazanıma sahip olan işçi sınıfının giderek artan hak kayıplarına uğramasına yol açan, sendikal hareketi gerileten, tasfiyeye doğru götüren süreç de budur.
Yeni bilimsel buluşların teknolojiye uyarlanması ve bu teknolojilerin üretim süreçlerine sokulması, üretimin örgütlenişini değiştirmektedir. Üretim alanından başlayıp genişleyen büyük bir dönüşümdür bu. Yepyeni üretim dalları ortaya çıkmakta, üretim dalları arasındaki önem ve öncelik sıralaması değişmekte, üretim bütünüyle yeni bir temelde ve yeni bir biçimlenişle örgütlenmektedir. Bilgisayarların üretimin teknik altyapısına yerleştirilmesi, kafa ve kol emeği arasındaki açıyı daralttığı gibi üretim, kontrol ve denetim süreçlerinin bütününde, kapitaliste, belirleyici ve stratejik bir üstünlük kurma ve üretimi bütünüyle buna uygun yeniden biçimlendirme olanağını da kazandırmaktadır. Bu üstünlük diğer yandan, üretimin yeni bir temelde örgütlenmesini gerçekleşmesine de olanak sağlamaktadır.
Bu, üretimi parçalara ayırıp üretim süreçlerinin de bölünmesi ve birbirinden ayrılmasıyla (fabrika içi-dışı, bir ülkede veya ülkeler arasında) gerçekleştirmenin koşullarını sağladığı gibi, üretim sürecinin üretim öncesi ve sonrasına, pazar süreçlerine bağlanmasının koşul ve olanaklarını da yaratmakta, bunların toplamı kapitaliste daha üst bir stratejik hâkimiyet kurma olanağını kazandırmaktadır. Üretimde ölçek değişimleri, üretimi parçalara ayırarak gerçekleştirme, üretimi farklı bölgelere ve ülkelere kaydırarak gerçekleştirme, genel bir eğilim olarak üretimin işgücü fiyatının en düşük olduğu ülkelere doğru kaydırılması, işçi sınıfının yeni oluşum süreci gibi, kapitaliste dönemsel-tarihsel stratejik bir üstünlük ve esneklik kazandıran, her biri kapitalist sınıf için başlı başına bir avantaj olan işçi sınıfının aleyhine birçok faktör de bulunmaktadır bu süreçte.
Bununla birlikte, bütünüyle kafa emeğine dayalı veya kafa emeğinin ağırlıkta olduğu yeni bazı iş birimlerinde nitelikli emek sahibi işçileri de üretim sürecinde belli bir süre ayrı ve ayrıcalıklı konumlandırmaktadır. Bununla birlikte orta nitelikte, hatta daha nitelikli emek türleri daha alta doğru itilmekte, niteliksiz emekle birlikte bu emek türleri de hemen her yerde bulunabilir hale gelmektedir. Kol-beden emeğine dayalı emek türlerinin, geleneksel makine işçiliğine dayalı nitelikli emek türlerinin konum kaybı -ayrıca sektörel hiyerarşideki değişiklikler- üretim süreçlerinde oynadıkları roldeki değişim mücadeleye yansımakta; sadece onların katıldığı grev ve direnişler yetersiz kalmakta, etkin darbeyi indirememektedir. Grev ve direnişlerin günümüzde ve gelecekteki başarısı, sadece üretim alanında değil üretiminde bağlı olduğu sosyal hizmet alanlarındaki, üretim, kontrol, denetim ve dağıtım süreçlerinin bir arada örgütlenmesine ve mücadeleye katılmasına bağlıdır. Şalterler indirilmesi veya bilgisayarların durması yanında çöpler toplanmamalı elektrik şebekesi çalışmamalı iletişim koparılmalı ve ulaşım durmalıdır; grev ve direnişlerin başarısı bunlardan ayrı düşünülemez.
Grev ve mücadelelerin yeni örgüsü bunların her birini ve bütününü göz önünde tutarak kurulmalıdır. Grev ve direnişler, parçalı üretim yapılan işyerlerinin hepsinde birlikte örgütlenmeli, grev ve direnişler, sektörel grev ve direnişler, işyerleri ve sektörel farklılıklar olsa dahi ücretler ve çalışma koşullarının, pek çok sınıfsal sorunun ortak paydalar oluşturduğu direnişleri, uluslararası tekellerin örgütlendikleri her ülkeyi ve sektörlerin bütününü kapsayan grev, direniş ve dayanışma eylemleri olarak sınıfın bütününü kapsayan paydalar üzerinden gerçekleştirilecek grev ve direnişler, politik grevler, genel grevler olmak üzere örgütlemekle karşı karşıyayız. Önümüzdeki süreçte grev ve direnişlerin başarısı, üretim ve bağlantılı süreçlerin bütününü durdurabilme, yerelliği aşan, aynı üretim içinde diğer ülkelerdeki parçaları ile sınıfsal ve toplumsal destekler oluşturabilen, direngen ve kararalı sınıf militanlığı olacaktır. Bir mücadele silâhı olarak önceki biçimiyle etkisini yitiren grevin tekrar etkin bir sınıf silâhı haline gelebilmesi, onun yeni bir temelde tanımladığımız bir tarzda ve geniş bir perspektif içerisinde örgütlenmesine bağlıdır.
Bu sınıf örgütlenmesi, geleneksel işçi örgütlenmesinde ve sendika örgütlenmedeki işyeri, sektörel ve ulusal sınırlılıkların aşılmasını içeren, bir yaklaşımı da gerektirdiği gibi, dar ve sınırlı bir ekonomik mücadele çizgisini aşmış, uluslararası plânda diğer işçi örgütleri ve sendikalarla ortak eylemlilikleri ve bunların kaçınılmaz ve zorunlu politik sonuçlarını önden kucaklayabilecek bir örgütsel perspektifi de gerekli kılar. Ekonomik mücadelelerin ekonomik mücadeleyle sınırlı kalan bir bakış açısıyla kazanılabilmesinin koşulları kalmamıştır.
Sınıfa yeni katılan kafa emeğine dayalı emek türlerinin boyutlandırdığı sınıf içerisinde bölünmeye yol açan ücret, statü, çalışma yer ve koşullarındaki büyük farklılıklar ve bunlardan kaynaklı ayrımlar, sınıf içi kademelenmelerden doğan farklılıklar, günümüzde, kapitalistin elindeki en etkin silâhlardan biridir ve sınıf hareketinin başarısı bu yeni duruma uygun, sınıf içerisindeki boyutlanan bölünmeyi aşacak örgütlenme ve mücadele biçimlerinin geliştirilmesine bağlıdır. İşçi sınıfının, bir bölümü de henüz sınıf oluşum süreçlerinin başlarında olan farklı özellikler gösteren bölüklerinin, kesimsel nitelikte ve özellik farklılıkları içeren birbirinden ayrı istemleri temelinde örgütlenmeleri ve mücadele etmeleri, yeni bir örgütsel perspektif olarak düşünülmelidir. Yeni sendikaların önceki sektörel ve işyeri temelinde örgütlenmesinden farklı, onu dıştalamayan yatay ve dikey olanın birleştirileceği yeni bir örgütlenme perspektifidir.
Sermayenin en vasıflı emek türleri dâhil her türden emeği vasıfsız emek türüne doğru dönüştürme yönündeki dürtüsü, bu süreçte artmış olan sınıf içi kademelenme ve ayrımlara yeni bir homojenlik kazandırma yönünde ilerleyecektir. Dünün üst vasıflılıktaki bazı emek türleri -makine, inşaat gibi geleneksel sektörlerdeki mühendis ve mimarların emekleri gibi- orta vasıflılıktaki emek olmaya doğru gerilemişlerdir. Bugünün üst vasıflı yeni ve az bulunur bazı emek türlerini de sistem mühendis ve uzmanları gibi nitelikli emeklerinde sonu benzer bir gelişim beklemektedir.
İşçi sınıfı içerisinde vasıf, statü, gelir düzeyleri bakımından farklar olsa da, kapitalist düzende işçi sınıfının çıkarları bir bütün olarak burjuvaziyle çatışmaktadır. İşçi sınıfı mücadelesi, sınıfın ortak talepleri üzerinden geliştirildiği, proletarya-burjuvazi çelişkisi eksen olarak alınıp yürütüldüğü ve sınıf bilinci bu yönde ilerletilip siyasal bir bilinç düzeyine yükseldiği ölçüde sınıf içerisindeki iç ayrım ve farklar da önemsizleşerek geriye itilecektir.

 


YORUMLAR

Ad

devrimci teori,3,Editorden,10,isci-sendika,2,Karl Marx,1,
ltr
item
Onyedililer Hareketi: Sendikaların tasfiyesi ve sendikal kriz Proletaryanın tarihsel rolü üzerine
Sendikaların tasfiyesi ve sendikal kriz Proletaryanın tarihsel rolü üzerine
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3h-SkPALHLe17J4eaTyZ8VzX_DmwH-kozcguu0Hvrmf12eIz2fdETUdjnTOPYcCwzSZs5qFMMTv50pRDBkBnwUTNvhEqujSwH82cbwwZ_fgGR06LBhnIogvicS1fzyrqHwyoEgvLvlB2O-GD6GPQQ2IOZqDnllUpsjUS1mnO5EIA7eorqBZmsPO_6/w460-h206/R.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3h-SkPALHLe17J4eaTyZ8VzX_DmwH-kozcguu0Hvrmf12eIz2fdETUdjnTOPYcCwzSZs5qFMMTv50pRDBkBnwUTNvhEqujSwH82cbwwZ_fgGR06LBhnIogvicS1fzyrqHwyoEgvLvlB2O-GD6GPQQ2IOZqDnllUpsjUS1mnO5EIA7eorqBZmsPO_6/s72-w460-c-h206/R.jpg
Onyedililer Hareketi
https://onyedililerhareketi.blogspot.com/2022/04/sendikalarn-tasfiyesi-ve-sendikal-kriz.html
https://onyedililerhareketi.blogspot.com/
https://onyedililerhareketi.blogspot.com/
https://onyedililerhareketi.blogspot.com/2022/04/sendikalarn-tasfiyesi-ve-sendikal-kriz.html
true
1362123614531399
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Tümünü Göster Readmore Reply Cancel reply Delete By Home PAGES POSTS View All RECOMMENDED FOR YOU LABEL ARCHIVE ARAYINIZ ALL POSTS Not found any post match with your request Back Home Sunday Pazartesi Tuesday Carsamba Thursday Cuma Cumartesi Pazar Pzts Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Jun Jul Ağu Sep Oct Nov Ara just now 1 minute ago $$1$$ minutes ago 1 hour ago $$1$$ hours ago Yesterday $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy Table of Content